“Satrancın esası onun ne olduğunu düşünmektir.”
David Bronstein
0. Satranç
Yazıların dili, düşüncelerin derinliği ve yansımasıdır. İçinde bulunduğumuz pandemi süreci bana daha çok düşünmek ve yazmak için bir fırsat yarattı. Dileklerimizde yeni ve iyiye dair çağrışımlar yapmanın gerekliliğine inanarak çokça aklımdan geçirdiğim sözcükleri, kenarda kalmış ancak hep kapımı çalan düşünceleri ortaya çıkarttım ve genişleterek sizlere sunmak istedim. Okuduklarımdan, araştırmalarımdan beni canlandıranları, sizlere de ilham olabilecek bendeki yansımalarını kısaca özetliyor ve sizi düşüncelerinize doğru yeni bir yolculuğa çıkarmayı umuyorum. 21. yüzyıla nasıl geldiğimizi ve nereye gittiğimizi sorgulayacağımız bu yolculukta okumalarımızı satranç oyunu ile ilişkilendirmek anlamlı bir başlangıç sağlayacaktır.
− Kale (İkiz kuleler güç yapıları idi, yıkıldı.) → Teknoloji
− Kral (Para ve küresel ekonomi idi, çöktü.) → Ekonomi
− Kraliçe (Güven ve anaç duygular idi, sorgulandı.) → Ruh
− Fil (Doğayı temsil ediyordu, dayanıklılığı kırıldı.) → İklim değişikliği
− At (Dünya örgütlerini temsil ediyordu, çöktü) → DSÖ, BM
− Piyonlar (Halkı temsil ediyordu, döküldü) → COVID-19
Kent ve kentsel tasarımla ilişkili ama daha çok düşünce dili ve söylem içeren bu yeni ele alışların beraberinde getireceği yeni tartışmalara ufuk açması dileğiyle…
Yeni nedir ya da yeniyi arayış ortamı nasıl değerlendirilmelidir soruları gündemdedir. Gelecek raporları, müzikten modaya kadar tüm yaşam ortamlarının ve bizim bakışımızdan da kent ortamının sihirli bir kaosa sürüklendiğinden bahseder. Artık, her şeyi yeniden harmanlayan bir kargaşa ortamı söz konusudur. Hâl böyle olunca bizlerin de hedefi, kentlerde ve yarattığı deneyim ortamında kargaşayı ve kaosu yeniden düşünmek, böyle bir ortamda sihirli kuralları okumak, yeniden ortaya koymaktır.
Peki bu yeni eğilimde sihir ve büyü nerededir? Bu sorunun cevabı için bu yeni anlayışın kurallarında olmazsa olmaz bileşenlerine bakalım.
1. Bireyselliğin öne çıkması söz konusudur. Böylece artık bireysel ve özgün deneyimler daha fazla kendini gösterirken, her yaş ve türü, kendi bireysel çözümünü ortaya koyacağı esnek bir ortam beklemektedir.
2. Kentliler kendi istediğini ya da hayal ettiğini yaratacaktır. Bu da özgünlük ve çeşitlilik anlamına gelmektedir. Sonunda ise çeşitliliğin uyumu söz konusu olacaktır.
3. Teknoloji ile birlikte değişimi sorgulamak ve yaratma şansımızı kullanmak öne çıkarken yine de sanal ortamda üretileni yaşama ve deneyimleme fırsatı oluşacaktır.
Böyle bir ortamda birlikteliğin kurallarını oluşturacak, karmaşayı koordine edecek, yaratıcı bireysel çözümlere fırsat verecek olan sihirli bir çözüm olarak akıllı kodları iyi düşünmeliyiz.
Akıllı kodlar; bireysel beklentileri önceden esnek bir çerçevede tanımlayan, yaratıcılığa fırsat veren, deneyimleri kullanan, bilgi teknolojileri ile buluşan yeni bir anlayışın ön görsel çözümü olmaktadır. Sonunda ortaya çıkacak olan sihirli kaos da kentte ancak böyle açıklanabilir.
2. Çoklu birliktelik (Coordinated confusion)
Kent bir deneyimleme mekânıdır; yalnızca özgün ve çekici olanlar kalmakta, hız ve değişim ile yeni kent imajı oluşmakta ve yeniden deneyimlenerek kentliyi etkilemektedir. Kentte deneyimlenenler ile bir paylaşım ve ortaklık ortamı oluşmakta, ortak kullanımlar sayesinde sosyal süreklilik sağlanabilmektedir. Her bir bireyin sahip olduğu deneyimleri kentte özgün bir birliktelik kurmak için birleştirmek gerekir. Tekil bir vizyon yerine, çoklu ilişkiler ortamı yaratılması ayrıca, bu çoğul ilişkili ortamın özgün kılınması zorunludur.
Deneyimlenen kentte kaos ortamı yerine bir tür koordine edilmiş çoklu birliktelik yaratılmalıdır. Bunun temelinde ise uyum ya da birliktelik kavramları saklıdır. Düzen gerekir ancak, düzen kaosun karşıtı olmakta ve kişisel deneyim ve keşif ile değer kazanmaktadır. Bu noktada, düzen ile kaos arasındaki deneyimi tanımlamayı hedefleyen deneyim matrisinin incelenmesi kentlere yeni bir pencereden bakma imkânı sunacaktır.
Düzen standartlarla sağlanan bir konfordur, kaos ise belirsizliği tanımlar. Her ikisinin de okunabilir olması için kontrol edilmesi gerekir.
− Kaos belirsiz ve yargısız olmakta ancak çekici görünmektedir; düzen ise sıra dışı olmakta ve detaylarda gizlilik taşıyabilmektedir. Her ikisinin de okunamaz olması kişisel keşiflere dayalı deneyimler olarak kente ve kentlilere yansımaktadır.
− Okunabilirlik ile düzen ilişkisi kontroller ile çeşitlendirilir, standartlar ile de konfor yaratılır. Ancak, çoklu düzen bir süre sonra monotonluğa yönelir. Okunabilirlik ve düzen ilişkisi, her iki aşamada da yaşam kalitesi için gereklidir.
− Okunabilirlik ve kaos ilişkisi bilinmeyeni ve belirsizliği yansıtır, belirsiz olanı tanımlar ve anlamlandırır. Böylece, belirsiz olanı istenilen değişime yönlendirebilir. Sihirli kaos bu noktada çözüm ile yaşamla birleşebilmektedir.
− Okunamaz düzen deneyimleri dışlar, merakı öngörmez, büyük düzen sunar ve sıradanlık yaratır. Okunamaz olduğu için belirsizlik ve disiplinsizlik hep bir beklenti ve umut olarak yer alır (örneğin yeşilin büyümesi).
− Okunamaz kaos saklı karmaşıklıktır, anlaşılmaz. Bir dizi kararlar gerekir (trafik gibi) ancak, birinin uygulanması mümkün olur. Önyargısız olduğu için çekici gelebilir ve yeni bir sosyal strüktür yaratabilir.
Kentsel düzende uyum ve birlikteliğin kurallarını yazmak önemlidir. Bu da yeni bir düzen anlayışı olarak okunabilir kaostan geçmektedir. Yeni çözümler çoklu birlikteliği sunmalıdır. Aynı zamanda, süreç de önemlidir. Sürecin doğrusal olmaması (non-lineer) gerekir. Böylelikle, yaratıcılığın oluşturacağı düzen içinde çeşitlilik ve akış yer alacaktır. Bu doğrusal olmayan süreçte farklılıklar, detayda çeşitlilikler ve çarpıcı özgün detaylar gereklidir.
3. Deneyim endüstrisi (Experience industry)
Yeni düzende kentlerimiz kendimizi de değiştirmemiz için bir araç olarak görülüyor ve bu yeni sistem değişmek istiyorsak derinleşmemiz gerektiğini söylüyor. Böyle bir ortamda deneyimlere dayanmayan, yüzeysel çözümlemelerin sadece tüketmeyi getireceği aşikâr. Bu nedenle, uyum ve birlikteliğin kuralları içinde duygusuzluktan çıkarak duyuya yönelmenin gerekliliği vurgulanmakta, bu dönüşümü yaratma yolu da koordine edilmiş bir tür çoğulcu karmaşa ya da kaostan geçmektedir.
Yaratıcılık, kentteki en önemli ortak üretim alanı ifadesidir. Eğilimler yerine öngörüleri ortaya koymalıyız. Dinamikleri belirsizlikten belirli olana dönüştürmeliyiz. Bu da ancak yeni metodolojiler ortaya koyarak olabilir. Deneyimlerin bu aşamada rolü oldukça önemlidir. Deneyimleri fırsatlar ve tehditler arasındaki bir denge unsuru ve deneyim endüstrisi olarak görmek gerekir. Deneyim endüstrisi üç aşamada oluşacaktır.
1. Önceki deneyim: Önceki deneyim tüketim üzerine idi; sunuldu ve tüketildi. Yeninin derin, süreci oluşturan bir yönlendirici niteliğinde ve tatminkâr olması gerekir. Seçeneklere odaklanılmalıdır.
2. Olgu olarak deneyim: Deneyim olgusu kentliye kültürü yukarıdan aşağıya transfer eden bir referanslar çerçevesi sunmalıdır. Deneyimin farkındalık ve gereklilik özellikleri unutulmamalıdır.
3. Deneyim işbirliği: Deneyimlenen mekân, bir süreci ve sürekliliği temsil etmektedir. Bu kez yaratıcı süreci aşağıdan yukarıya yönlendiren bir işbirliği ortamı deneyimlenmelidir ve ortaya konmalıdır. Teknolojik gelişmeler hep bir deneyim işbirliğinin kolaylaştırıcı olgusudur.
Sonuç olarak uyum ve birliktelik adına oluşturulan kurallarla kültür, deneyim ve becerinin bütünleşmesini sağlayan bir ortam yaratılacaktır. Akıllı kodlar tüm bu gelişmelerle çözümler sunmakta, deneyimlemekte ve ilişkilendirmektedir. Bu deneyim ortamında birlikteliğin kurallarını oluşturacak, kaos ve karmaşayı koordine edecek, yaratıcı bireysel çözümlere fırsat verecek olan akıllı kodlardır.
4. Kozmopolit vizyon (Cosmopolitan vision)
Ulrich Beck 2005 yılında Barselona’da kültür merkezi açılış konuşmasında Avrupa Birliği’ne “kozmopolit vizyon” olarak bakmaktadır. İlginç olan on beş yıl sonra, günümüzde, Brexit ve parçalanan Avrupa Birliği’ne ilişkin ortamda Beck’in derin görüşlerinin ve öngörülerinin doğru olarak oturmuş olmasıdır. Beck, çok değerli bir sosyolog olarak birleşme konusuna çok geniş bir perspektifte bakarak sorgulamaktaydı. Bir diğer değerli yaklaşımı da birlikteliğin kurallarını ortaya koymasıydı. Bunu kente ve kentsel tasarıma doğrudan aktararak bakabiliriz kanısındayım.
Beck, Avrupa Birliği’ni sorgulayarak ulusal düşüncelerin bir ulus için paradokslar oluşturduğunu ancak, birlikteliklerin farklılıklar ile yaratıcı potansiyeller ortaya koyduğunu ifade etmiştir. 21. yüzyıl aydınlanması olarak “kozmopolit vizyona” dönmüş; değişik kimlikler, değişik yaşam akışları, değişik dil, din, renk ile belirsizliğin farkına varıldığını belirterek bu bir aynılık mı?, ayrılık mı?, eşitlik mi? yoksa farklılık mı? diye sormuştur. Bu bağlamda, kimlik, yaşam biçimi, üretim, çözüm tipleri, çoklu diller, çoklu ağlar, çoklu yerleşenler, eğitim hareketliliği, kariyerler, evlilikler, bilim ve ekonomi arası bağlantılar kurmaya çalışmıştır.
Kozmopolit vizyon, çeşitliliktir; dillerin, ekonomik sistemlerin, politik kültürlerin, demokrasi formlarının farklılığından kaynaklanır. Bu bakış açısıyla kent ve kentsel tasarım alanında kozmopolit vizyonun benimsenmesi, çoklu birlikteliklerin kentte yansıması adına önem taşımaktadır. Kentsel birlikteliğin yeni kuralları tartışılmalı, yeni çözümler ortaya konmalıdır. Çoklu birlikteliklerin karmaşası (coordinated confusion) ile karşı karşıyayız, yeni okumalar ile acaba yeni bir sihirli kaosa mı (chaos magic) gidiyoruz diye sorma zamanımız gelmedi mi?