Derya TolgayBy Derya Tolgay|9 Minutes

Prens Adaları, İstanbul’un Bizans, Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi kültürel, politik, ekonomik ve dini gelişmelerinin ve dönüşümlerinin izlerini sivil ve anıtsal yapılarında, kentsel dokusunda, doğal özelliklerinde ve yaşayan insan hazinelerinde taşıyan çok önemli bir miras alanıdır. İstanbul’un son 2000 yıllık tarihini anlamak için, eşi benzeri bulunmayacak bir perspektif açan özel bir yerdir.

Osmanlı döneminde çok kültürlü ve kozmopolit yapıları ile tanınan kentlerin bugün izine zor rastladığımız çok kültürlü somut mirasının izlerini konutlarda, özel tasarımlı köşk ve bahçelerinde, manastır, okul, otel gibi yapılarında görebilirsiniz. Öte yandan çok kültürlü somut olmayan mirası; farklı inançlar, etnik kimlikler, birçok dil, ibadet, dini bayram, sanat ve yemek gibi günlük yaşamın çeşitli formlarını da gözlemleyebilirsiniz.

Adaların 19. yüzyılda hazırlanan şehir planları, kimi küçük tadilatlar dışında halen Adalar için belirleyici durumdadır. Orman-yerleşim oranı insan beden ve ruh sağlığını son derece olumlu etkileyecek şekilde planlanmış, şehirlerde çoktan unuttuğumuz insani ölçekte yaşanabilir mahalleler nispeten korunmuştur.

Yanı sıra doğanın ritmiyle yaşayacağınız, İstanbul’un destansı güzelliğini, kesintisiz tarihini, henüz bozulmamış %60 ormanlık alanları ile hala huzur içinde gözlemleyebildiğimiz son yer “Son İstanbul” dur.

Bu küçücük, Büyükada 5.4 km2, Heybeliada 2.34 km2, Burgazada 1.5 km2, Kınalıada 1.3 km2 yüzölçümüne sahip Adalar; tüm İstanbullular’ın doğanın ritmiyle, yavaşlayarak yaşayabileceği şifalı alanlardır. Tarihte hemen hemen her adada sanatoryum kurulmuştur. Reçineli kızıl çam ormanları ve deniz kıyısında olmasına rağmen nem oranın düşüklüğü, güneşli günlerinin fazlalığı ve Akdeniz iklimine sahip, özel mikro-kliması ile aynı zamanda şifa alanlardır.

1. derecede hassas Sit bölgesi olan Adalar, İstanbul’un hemen yanı başında ve onun bir parçası olmasına karşılık henüz bozulmamış ekosistemi ile özellikle yoğun günü birlik turist baskısı altında, oldukça kırılgandır.

Bilim insanları yaptıkları analizlerde, var olan bu Akdeniz mikrokliması vejetasyonunun olduğu gibi korunması gerekliliğine vurgu yaparlar. Bir ziyaretçi planı olmadığı ve bazı hatalı uygulamalar ve hali hazırdaki koruma(ma) İmar planları nedeniyle Adaların kültürel peyzajı risk altındadır.

Sözümona koruma altında olan Adalar’da alabildiğine kent suçları işlenir. Doğal kıyıları doldurulur, kıyılar halka kapatılarak özel işletmelere kiralanır, keza  orman alanlarına çitler ve bazen jiletli teller bile  çekilerek yine özel kişilere kiralanır.

Ada yollarında binlerce kaçak aracın dolaşmasına, hatta kanunsuz bir şekilde korsan taksicilik yapılmasına göz yumulur.

Özel mülkler yaşam alanlarına yasanın ön gördüğü yüksekliği aşan, kale gibi duvarları örerek halkın denizi görmesini engelleyerek üzerine bir katta jiletli teller döşer. Tüm canlıların yaşamları düşünüldüğünde, adalar için en önemli risk yangındır. Bu jiletli yüksek duvarlar ne yazık ki felakete davetiye hazırlar.

Tüm Adalar’da rahatlıkla kaçak katlar çıkılarak, deprem riski göz ardı edilir.

Parke ve orman içi yolları, asfaltlanır, beton dökülür. Kurumlar, denetimleri yapmayarak, olanlara kayıtsız kalarak görevlerini ihmal eder. Gerçi Yassıada’ya yapılanlara baktığımızda bu kent suçlarını son derece iyi anlayabiliriz. Her adada büyüklü küçüklü işlenmiş “Yassıada” suçlarını görebiliriz.

Tüm bu değerlerinin korunabilmesi için; Adaların kültürel peyzajı, nitelik taşıyan mimari yapıları ve dokusu ve insan hazineleri ile UNESCO’nun Dünya Miras Listesi’ne aday olması gerektiğini düşünen Dünya Mirası Adalar Girişimi 2016 yılından bu yana çalışmalarını sürdürmektedir.

Dünya Mirası Adalar Girişimi (DMAG) gönüllü sivillerden oluşan, üyelerinin bir kısmı tam zamanlı Adalar İlçesi’nde yaşayan, sivil bir girişimdir ve Adalar ilçesinde kültürel mirasın katılımcı bir şekilde korunması ve yönetiminin gerçekleştirilmesi için savunuculuk yapmaktadır.

Açık Radyo’da da aynı isimle ve aynı amaçla Dünya Mirası Adalar programını yapmaktayız. Bir sivil topluluk olarak genellikle sahadan, alandaki çalışmaları, söyleşileri radyoya taşıyor, kayıt altına alıyoruz. Herkesin kullanımına açık kapsamlı bir arşiv, envanter biriktiriyoruz. Adaların doğal ve kültürel çeşitliliğini farklı perspektiflerden konuklarıyla ele alan “Adalar Hepimizin” diyen bir program. Akademik, idarî, çevre, iklim krizi konularına değindiğimiz gibi hayatı ve anılarıyla adalı simaları da konuk alıyoruz.

Güvenilir ve erişilebilir medya olarak, Açık Radyo’da bir program yapıyor ve çok kişiye ulaşılabiliyor olmak gerçekten çok önemli. Dünyanın birçok yerine yayılmış Adalar diasporasının da bu yayınlara ulaşıyor, dinliyor olduğunu bilmek, savunuculuk açısından baktığımızda etkisi çok güçlü. Sosyal mecralarımızın gücü ile birleşince sesimizi çok uzaklara da duyurur olduk. Podcastların kullanımları öylesine yaygınlaştı ki artık canlı yayını kaçırmak sorun olmaktan çıkıp, isteyen, istediği saatte dinleyebiliyor.

Konu ne olursa olsun bizim işimiz hikayeyi güçlü, güvenilir kaynaklarla dinleyici ile buluşturmak. Jordi Fernández, zihnimizin “episodik” bir hatırlama biçimine daha yatkın olabileceğini söylüyor ve ekliyor. “Hafızamız inandıklarımız doğrultusunda şekilleniyor ve doğru bir kayıttan ziyade aklımıza yatkın kurmaca bir hikaye oluşturmaya yöneltiyor. Bu da belleğimizin bir “arşivci”den çok bir “hikaye anlatıcısı” olarak çalıştığını gösterir nitelikte. Yanlış bilginin bu hikayelere dahil olması ise an meselesi” diyor. İşte burada kıymetli konuklarımızın katkısı devreye giriyor. Bugüne kadar 400 den fazla konuk ağırladık. Bienallerle, etkinlikler, paneller ile geniş bir ağ kurduk, işbirlikleri yaptık. Onlardan öğrendik, öğrenmeye devam ediyoruz. Açık Radyo’nun ve Dünya Mirası Adalar yayınlarının bu nedenle kente olan katkısı çok kıymetli.

Örneğin, 16. İstanbul Bienalinde Adaların Sesleri/Islands Songlines sergisi, Dünya Mirası Adalar Açık Radyo programında, Adalar ekolojisi ile ilgili yayınlanan söyleşilerden yola çıkarak yarattılan bir enstalasyondu. 18 radyo programı İngilizceye çevrilerek, Prens Adaları’nın doğası, imgeleri, sesleri ve kaybolmakta olan ritüelleri dört adet mekan üzerinden işlendi. Bu mekan tasarımları Adalar’ın farklı bir geleceği nasıl inşa edebileceğini görselleştirerek hayal etmemizi sağladı. Islands Songlines, adalarda toprak, su, deniz, ormanlar, bitki örtüsü ve tüm canlı varlıklar ile nasıl birlikte, sürdürülebilir bir ekolojik döngü kurabileceğimizi, hem bilimsel yöntemler, hem tasarım hem kadim bilgilerle ve yeni arayüz arayışları ile yeniden hayal etmeye davet etti bizi.

16 İKSV bienalinde hayalini kurduğumuz bu enstalasyon 5. İstanbul Tasarım Bienali’ndeki bir salondan Marmara Denizine inerek bir yüzer bahçeye dönüştü. 5. İstanbul Tasarım Bienali’nde kapanış etkinliği “Büyükada Şarkı Hatları”, Dünya Mirası Adalar Girişiminin ev sahipliğinde yeniden Büyükada’da gerçekleşti. Adalar’daki bitkilere, toprağa, böceklere ve kuşlara ev sahipliği yapan bu yüzer bahçe Adalar boyunca yaptığı yolculuk sırasında, bir yandan insanlara, hayvanlara, etkinliklere ve sohbetlere ev sahipliği yaparken, bir yandan da takım adalara özgü yaşamın ve öykülerin yerleştiği bir göçebe pavyona dönüşerek anakaraya döndü.

Topluluk radyosu olarak Açık radyo bizlerin Adalar üzerinden topluluklar yaratmamıza olanak sağlarken, diğer taraftan da Adalar’ın tarihini, doğasını bireyler üzerinden derleyen kolektif bir algı oluşuyor. Tam da Amerikalı kent sosyoloğu Robert Park’ın “Bir şehir insanın içinde yaşadığı dünyayı arzularına daha uygun hale getirebilmek için verdiği çabaların en tutarlısı ve bütüne bakıldığında en başarılısıdır. İnsan dolaylı olarak ve kendisini bekleyen görev hakkında net bir fikri olmaksızın, şehri inşa ederken kendini de yeniden inşa etmiştir.” sözündeki gibi…

Radyo yayınları tamamen dinleyicilerin destekleri ile hayat buluyor. Dinleyiciler ev sahibiyle güçlü bağ kurarak onun hayata devam etmesini sağlıyor. Başka yerlerde zor bulunur, güvenilir bir yerel bilgi kaynağı sağlayan yerel radyolarını seviyor, sahip çıkıyor ve geleceğe taşımaya çalışıyorlar. Açık Radyo da aynı Adalar gibi gelecek kuşaklara taşıyacağımız miraslarımızdandır.


Derya Tolgay:

Tasarımcı olarak  üniversitede öğrenciyken atölyemi kurdum.  Voleybol, tenis ve Alp disiplini kayak müsabakalarına katıldım. Türkiye şampiyonluğu sonrasında fahri kayak hocası oldum. İstanbulda başlayan kentsel dönüşüm sürecinde 32 sene çalıştığım işyerimi kapatarak,  çalışmalarımı sivil alanda sürdürmek üzere Adalar’a yerleştim.

2017’de Adalar’ın UNESCO Dünya Miras Listesine girmesi için Dünya Mirası Adalar girişiminin kurucularından oldum. Açık Radyo’da aynı isimle program yapmakta  ve Yeşil Gazete’de ekoloji-kültürel peyzaj üzerine yazılar yazmaktayım.