En basit tanımıyla kültürel peyzaj, “İnsanların doğal sistemlerle etkileşiminin uzun bir süre boyunca kendine özgü bir peyzaj oluşturduğu alanlardır. Bu etkileşimler kültürel değerlerden kaynaklanır ve o alanın gelişimine neden olur.” şeklinde ifade edilebilir [1].
Tarihsel süreçte insanların kentleri kurması bazen bir tepenin üzerinde savunma amaçlı olur iken bazen de takım adaların oluşturduğu iç denizin korunaklı kıyıları olabiliyor. Ancak çoğu zaman mevcut durum, “kentsel tasarım” sürecinde yetersiz kalabiliyor. Alan üzerinde ihtiyaçlar geliştikçe, doğa ile insan etkileşiminde birtakım ortaklıklar ortaya konma ihtiyacı doğuyor. Bu ihtiyaçlar kimi zaman masif bir tepe üzerinde oluşturulan teraslamalar elde ederek, ortaya çıkan malzemelerin yapı inşa etmek için kullanıldığı bir süreçte ilerliyor kimi zamanda topografik açıdan yetersiz kalan bölgede imar alanları yaratmak bakımından bir kıyı kenti olarak denizi doldurup üzerinde bir yapılaşma ve ardından yaşam alanları yaratabiliyor.
Bu süreçlerini inceleyeceğimiz Kuzey Ege’nin iki kenti olan Bergama ve Ayvalık, coğrafi, tarihsel ve kentsel analizler ile kıyaslanacaktır.
Coğrafi Analiz:
Yeryüzü şekillerinin oluşumunda ana etken olan tektonik faaliyetler sonucu, güneyde Arabistan ile kuzeyde Avrasya levhalarının arasında kalan Anadolu levhası, Doğu Anadolu ve Kuzey Anadolu Fay Hatları boyunca her yıl batıya doğru 2,5 cm ilerlemekte, bu süreçte karşılaştığı Afrika levhasının engeli sonucu kuzey ve güney yönlerinde gerilmektedir. Bu gerilmeler ile oluşan formasyonlar Kuzey Ege’yi de içine alan batı bölgesinde rift (i) vadisi adı verilen oluşumlara sebebiyet vermektedir. Buradaki coğrafyayı parmaklarımızı tamamen ayırdığımız insan eline benzetecek olursak; parmaklarımız yükseltileri ve arada kalan boşluklar gerilmeden dolayı oluşan ayrışma hareketini temsil edecektir. Bu oluşumların yüksekte kalan kısımları horst (ii) olarak adlandırılmakta ve bunlar ilerleyen jeolojik süreçte sıra dağlarına dönüşmektedirler. Çöküntü olarak kalan kısımlar ise graben (iii) olarak adlandırılmakta ve bu oluşumların zaman içerisinde değişimi ve gelişimi ile havzaların, ovaların ortaya çıkması mümkün olmaktadır.
Ege kıyılarında kuzeyden güneye doğru Edremit, Bergama, Alaşehir (Gediz), Küçük Menderes, Büyük Menderes ve Gökova olarak sıralanan ana rift vadileri, Batı Anadolu’nun kuzey-güney yönünde yılda yaklaşık 3 cm gerilmesi sebebiyle, çok uzun yıllar içinde oluşmuşlardır. Kaz (İda) ve Madra Dağları ile sınırlanan Edremit vadisi; Ayvalık kentini de içine alan bir bölgeyi kapsamaktadır. Madra ile Yunt Dağları arasında konumlanan Bakırçay Ovası ‘nın batısında ise Pergamon kenti bulunmaktadır. Madra Dağlarının ortaklığında komşuluk ilişkisi içerisinde olan Pergamon/Bergama ile Aivali/Ayvalık kentleri topoğrafik bağlamda ve makro ölçekte ortak coğrafi koşullara sahip görünürler iken mikro ölçekte incelediğimizde birbirlerinden farklı dönemlerde, farklı yöntemlerle kurulmuşlardır.
Tarihsel Analiz:
Pergamon ismi ilk olarak M.Ö. 400lerde geçmektedir. Sokrates’in öğrencisi olan Ksenophon (M.Ö. 430-350) tarafından M.Ö. 399 yılında kaleme alınan “Anabasis (iv)” isimli kitaba göre Anadolu’ya dönen Pers Orduları Pergamon ’da konaklamışlardır. Kent tarihi; ovada bulunan yerleşim izleri açısından M.Ö. 6000ler ile Kale Tepesinde tespit edilen seramik buluntularına göre M.Ö. 4000lere tarihlenmektedir. Arkaik bir duvarın izine göre M.Ö. 2000lerde yerleşim gören Pergamon, daha çok M.Ö. 281 yılında başlayan Hellenistik dönem ile tanınmaya başlar. Trakya, Kapadokya ve Attaleia/Antalya (v) bölgesine kadar geniş bir alanda başkentlik (M.Ö. 281-133) yapan kent, son kral III. Attalos’un ülkesini savaşsız Roma’ya bırakmasının ardından, İmparatorluğun ilk Asya Eyaleti olmuştur.
M.S. 2. yy.’da kent en büyük halini almış, nüfus kırsaldaki yaşam ile birlikte 160.000 kişi civarına ulaşmıştır. Bu dönemde kent tepe eteklerinden ovaya doğru yayılmıştır. Ancak M.S. 178 ve 262’de yaşanan büyük iki deprem Pergamon’u yok etmiştir. M.S. 395’te Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Bizans İmparatorluğu hakimiyetine giren kentte yaşayan insan sayısı oldukça azalmış ve yerleşim tepenin zirvesine çekilmiştir. 7. yy’da gerçekleşen Arap saldırıları ile 12. yy’daki Türk saldırılarından sonra bölgede 13. yy’da Türklerin yerleşimi başlamış, öncesinde tedirgin olan Rum (vi) halkı Kale Tepesi’nin eteklerine inmişlerdir. Erken dönem varlığı M.S. 2. yy’a dayanan Yahudi toplumu ile birlikte Hıristiyan; Rum ve Ermenilerin, Müslüman Türklerle birlikte yaşadıkları çok renkli bir süreç 20. yy’ın başına kadar devam etmiştir. Osmanlı Döneminde çok fazla köyü ile birlikte Bergama, dönemin pek çok anıtsal yapılarına ev sahipliği yapan, merkezi bir kent konumunda olmuştur.
Aivali (Kidonya)/Ayvalık (vii) yerleşiminin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu, şimdilik kesinlik kazanmış değildir. Kentin kuruluşu ile ilgili üç yaklaşım etkilidir: Birincisi, Ayvalık kasabası (15. yy sonu 16. yy başlarında), çevredeki adalar halkının korsan baskı ve saldırılarından kaçmaları sonucunda kurulmuştur. Kurucu göçmenler önce Kabakum ’a daha sonra Eğribucak ’a yerleşmişlerdir. Ardından Küçükköy’e, oradan da Ayvalık’a yerleşmişlerdir. İkinci görüşe göre ise, kasabayı Türkler kurmuşlardır. Türkmenler Çaşnigir, Eskiköy ve Hanaylı adı verilen yerlerde oturmuşlar, geçimlerini zeytincilikle sürdürmüşlerdir [5]. Son görüşe göre, günümüz Ayvalık’ının bulunduğu yerde ve civarında, 15. yy öncesinde yerleşimin olduğunu gösteren kanıtlar vardır. Bu dönem Bizans Dönemi’ni ve sonrasını gösterir; bugünkü Ayvalık kentsel sitinin bulunduğu alanların altında ve Alibey Adası ile Lale Adası’nın arasındaki köprünün yanındaki antik yerleşimde Bizans Dönemi seramikleri görülmüştür. Öte yandan bugünkü Ayvalık’ın altında Geç Bizans ve Erken Osmanlı Dönemlerine göre antik dönemden günümüze kadar yerleşim süreklilik göstermiş olabilir.
15. yy’da Taksiyarhis Kilisesi’nin inşa edildiği bölgede ilk yerleşim başlar. Pîrî Reis, 1525-26 tarihli Kitâb-ı Bahriye Eserinde, Ayvalık ve çevresini gösterir. 1738’de Kidonya adının geçtiği ilk harita ortaya çıkar ve 1773 yılında kentin yükseliş dönemi başlar. Kentte yalnızca memur düzeyinde az sayıda Türk yaşar. 1821’de yaşanan Yunan İsyanı ve Bağımsızlık Hareketi ile 11 yıl kadar sessizliğe giren kentte 1832’den sonra ise ikinci gelişme dönemi başlar. 1839’da Gülhane Hatt-ı Şerifi ve 1856’da Islâhat Hatt-ı Humâyûnu ile Osmanlı Devleti’nde yaşayan azınlıklara verilen haklar ile ticaret, imar ve sosyal yaşam gelişir. Neredeyse nüfususun tamamı gayrimüslimlerden oluşan Kidonya/Aivali, 1880lerde İstanbul ve İzmir’den sonra Batı Anadolu kıyı hattında Osmanlı Devleti’nin en önemli ticaret limanlarından birisi olur. 1923 Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi ile toplum yapısı tamamen değişen kent zeytin ve zeytine dayalı endüstriyel üretime ara vermez ve Mübadele sonrasında gelişmeye devam eder.
Kentsel Analiz:
Pergamon, dönemin kentsel planlanmasında en önemli konu olan askeri strateji gereği, doğu-batı yönünde Kaikos / Bakırçay Ovasını içinde barındıran graben vadisinin verimli topraklarında yükselen 325 metre rakımlı bir tepede kurulmuştur. Müstahkem mevkii ve korunaklı kale anlamlarına gelen Pergamon, zaman içerisinde kentin adı olmuştur.
Dönemin önemli ikinci konusu olan su temini açısından sürdürülebilir bir yapıda olmayan tepeye en yakın su kaynağı olan Selinos Deresi, Pindasos / Kozak bölgesinden gelerek günümüzde Kale Tepesi olarak adlandırdığımız lokasyonun eteklerinden geçer. Masif andezitten oluşan tepede su temini açısından en önemli kaynak sarnıçlardır. Birçok yapının ve konutun uygun kısımlarında andezit kayaların oyularak, sarnıç yapılması ile yağmur suyunun kullanım imkânı sağlanmıştır. Ancak büyüyen kentin ihtiyacını karşılamak bakımından 42 km kuzey yönünden Madra Dağlarından gelen su, kente 3 km uzaklıkta bulunan ve yaklaşık 355 metre rakımdaki su deposunda biriktirilerek, 30 metrelik kot farkıyla oluşan basınç ile bileşik kaplar yöntemi kullanılarak kente ulaştırılıyordu. Roma Döneminde büyüyen nüfus için aynı yönden su kemerleri ile gelen yeni su hattı ise gymnasion ve hamamların bulunduğu orta kenti beslemekteydi.
Pergamon’un kuruluş döneminde stratejik konum ve su sistemi, kentsel planlamanın ana unsurlarıdır. Basınçlı su sisteminin tepedeki en üst kota ulaştırılması sayesinde buraya kral sarayları planlanmış, rüzgâr ve savunma açısından kentin kuzey-doğu yönüne inşa edilen yüksek sur duvarlarının hemen önüne inşa edilmişlerdir. Masif andezit olan ana kaya üzerinde inşa edilecek alan belirlendiğinde bu alandaki kayalar kesilerek düz bir zemin edilmesi yoluyla teraslamalar oluşturulmuştur. Bu teraslamalar üzerinde inşa edilecek yapının tapınak, sunak, pazar yeri veya bir kutsal alan olması sebebiyle tepe üzerindeki yüksekliği, yönü ve birbiriyle ilişkileri gibi etkenleri kurgulayan, kentsel tasarım anlayışı ele alınmıştır. Bu teraslamaları elde etmek amacıyla ana kayadan kesilerek ayrılan ve inşaat açısından değerli bir malzeme olan andezit, küçük bloklar haline getirilerek inşa edilen yapının ana malzemesi olmuştur.
Teraslamalar şeklinde gelişen kentsel tasarımı; Hellenistik Dönemde doğal yamaç ve kayalar ile ilişkide iken Roma Döneminde, kemer, tonoz ve harcın kullanıldığı teknolojik gelişmeler ile doğaya daha çok hükmeden, onun mevcut durumuna karşı koyan yenilikçi teknolojiyle gelişmiştir. Bu bağlamda M.S. 2. yy’a tarihlenen Traianus Tapınağı ve Kutsal Alanı gibi yapılar insanın doğaya karşı ortaya koyduğu kültürel peyzaj yaklaşımlarına ilişkin güçlü ve önemli örnekler sunar.
Buna karşılık Aivali/Ayvalık kenti, denize paralel sıra tepeler üzerinde denize bakan yamaçta kıyıya yakın bir konumda yerleşim görmüştür. Misyoner Françis Tarillion’a göre 1710 yılında 3 kilise ve 3 Mahalleden oluşan kentte Taksiyarhis, Agios Dimitrios ve Agios Ioannis mahalleleri vardır [7]. Yerleşimi şekillendiren ana unsurlardan korunma güdüsü; adalardan anakaraya gelen veya antik dönemden sonra yaşamaya devam eden halkların denize bakan yamaçları seçmesine sebep olmuş olabilir. Bir diğer önemli etken ise kuzey rüzgarlarının kentte yıl boyunca görece sık esmesi ile tepe sırtlarında kurulan yel değirmenleridir. Kentte zeytin ve zeytine dayalı üretimden önce tüm endüstri, tahıl öğütülmesine dayanır.
Su kent için erken dönemde önemli bir sorundur ve tüm yerleşim bu sorunu sarnıçlar yapılması yoluyla çözmüştür. Kentin güney-doğusunda bulunan ve bugün Yedi Kuyular olarak bilinen mevki, küçük bir su havzasının yağmur sularını tek bir noktada toplamasına dayanan bir fikirle kentin su ihtiyacını büyük sarnıçlar oluşturulmasıyla karşılar.
1823 yılında hazırlanan bir kadastral pafta bizlere çok ilginç veriler sunmaktadır. Bu paftaya göre Ayvalık, tepe sırtlarında coğrafyaya uyan yer yer organik sokak formları ortaya çıkaran topoğrafik yerleşimin aksine, kıyı hattında denizin içerisine dolgu yaparak arazi ıslahı gerçekleştirmiş ve bunu yaparken ızgara kent anlayışı ile akılcı ve işlevsel bir yöntemle erken dönemde kentsel planlamaya sahip olmuştur. Izgara kent kavramı şüphesiz antik döneme kadar uzanan bir geçmişe sahiptir. Ancak bunun denize dolgu yapılmasıyla imar alanı elde etme fikri 1820lerde Batı Anadolu kıyıları için oldukça erken ve önemli bir gelişmedir.
Ayvalık’taki endüstriyel miras alanı, doğal ve kültürel mirasların bir sonucudur. 35 milyon yıldır devam eden jeolojik sürecin yarattığı coğrafyada, arkeolojik dönemde adalarda yerleşimler ve tarımsal üretimler olmuş ardından Osmanlı Döneminde ortaya çıkan sosyo-ekonomik gelişmeler, kapitalin yüksek olması, Avrupa ile ilişkili aydınlanmacı fikirler ve bilim-teknoloji adımları insanların denize dolgu yapılmasıyla inşaat yapacağı sürece evrilmiştir. Tepe yerleşiminde yaşayan, dini ritüellerini yapan, çocuklarını okula gönderen insanlar; Ayvalık’ın doğu sırtlarında bulunan ve bugün sayısı 2 milyon civarında olan zeytin ağacından elde ettikleri ürünleri kıyıya dik konumlanan depo, atölye, işlik ve fabrikalara getirerek zeytinyağı ve sabun üreterek, iskeleler ve limandan deniz yoluyla ihraç ediyorlardı.
Günümüzde endüstri mirası olarak adlandırdığımız bölge, Mübadele sonrasında gelen halkın makinelerle üretime devam ettiği, sonrasında deniz yolu yerine karayolu kullanımının arttığı dönemde terk edilen bir alandır. Firmaların 1970lerde Çanakkale-İzmir Karayolu üzerine taşınması ile üretimin bu alana kaymasının ardından eski binalar bir süre boş kalmıştır. Bu yapılar 2000lerde işlev değişiklikleri ile restoran, kafeterya, bar ve atölye olarak yeniden kullanılmaya başladığında bu bölge artık “kültürel miras” olarak anılmaya başlamıştır.
Sonuç:
Bu bağlamda Kuzey Ege ‘de konumlanan Bergama ve Ayvalık, gerek doğal ve kültürel miras alanları gerekse de somut olmayan değerleri ile bizlere bu Üstün Evrensel Değerler (Outstanding Universal Values/OUV) sunmaktadır. Hellenistik dönemde başkentlik yapmış, Roma Döneminde imparatorluğun Asya Eyaleti olmuş Pergamon’un antikite ile başlayan kültürel peyzaj süreci bugüne kadar gelen çok katmanlılık kavramı üzerinden günümüz Bergama’sını ortaya çıkarmıştır. Edremit Körfezindeki varlığı 18. yy’da okunmaya başlayan Aivali ise yaklaşık iki asır süren ve nüfus değişiminin bile kesintiye uğramadığı bir kentsel gelişim sürecinde deniz kıyısında oluşturduğu endüstriyel peyzaj ile bugünün Ayvalık’ını ve endüstri mirasının temellerini oluşturmuştur.
Gerek antik dönemde gerekse yakın tarihsel süreçte insanoğlu kendisine daha iyi bir yaşam alanı oluşturmak adına dönemin imkanları dahilinde doğaya müdahale etmeyi tercih eder. Bu müdahale bazen teraslama yöntemiyle Dünyada en iyi korunmuş Hellenistik başkentlerden birisinin UNESCO Dünya Mirası olmasıyla; Pergamon/Bergama olarak bazen de Endüstriyel Peyzaj kavramıyla Dünya Mirası adayı olan bir kent Aivali/Ayvalık olarak karşımıza çıkar. Bu bağlamda incelenen iki kent, bizlere kültürel peyzaj kavramını yakın lokasyonlarda olmasına karşın farklı dönemlerden izleme şansı sunmaktadır.
Notlar
(i) Rift, Alfred Wegener kuramı olarak da bilinen levha tektoniği sonucu oluşan bir yeryüzü şeklidir. Rift vadisi ise iki karasal levhanın birbirinden uzaklaşması sonucu oluşan yarıklara denir.
(ii) Horst, merdiven biçimli fay serisindeki iki tektonik çukur arasında veya bir tektonik çukurun iki yanında yükselen kısımdır.
(iii) Graben, her iki tarafında uçurum bulunan, bir vadiden alçalmış bloğun sonucunda oluşan bir arazi yapısıdır. Burada grabenin her iki yanında normal faylar bulunur.
(iv) Anabasis adlı kitap Türkçe’ye “Onbinlerin Dönüşü” olarak çevrilmiştir. Pergamon kentine ait sosyo-ekonomik bilgileri öğrendiğimiz en eski yazılı kaynaktır.
(v) Antalya / Attaleia: Pergamon Kralı Attalos II tarafından Philadelphos'un kontrol noktalarını güçlendirmek amacıyla yaklaşık M.Ö.158 yılında kurduğu kent, kurucusuna izafeten Attaleia adını alarak Pamphylia'da kurulan son kent olmuştur.
(vi) Rum: Anadolu'da Bizans (Doğu Roma) egemenliğinden sonra Yunan dilini ve Ortodoks Hıristiyanlığı benimseyen eski Anadolu uygarlıklarının geri kalanı olan çeşitli insanlardan oluşur.
(vii) 1923 Türk-Yunan Nüfus Mübadelesi öncesinde Kidonya ve Aivali olarak adlandırılan kent bu dönemden sonra Ayvalık olarak isimlendirilmiştir. Anlam bakımından aynı ifadeleri açıklayan iki dildeki isimlerin kökeni; bir deniz canlısı olan kabukludan veya ayva meyvesi ekili alanlardan gelmiş olabileceği düşünülmektedir.
Kaynaklar
[1] UNESCO World Heritage Centre - Series: https://whc.unesco.org/en/series/26/#:~:text=Cultural%20landscapes%20are%20those%20where,period%2C%20formed%20a%20distinctive%20landscape.
[2] Google Earth tabanlı coğrafi harita.
[3] https://irfanakar.com/SUNUM/LISE/pdf/10/IC_KUVVETLER.pdf
[4] Radt, W. (2002). Pergamon / Antik Bir Kentin Tarihi ve Yapıları. (s.55). Yapı Kredi Yayınları.
[5] Bayraktar, B. (2022). Osmanlı İmparatorluğu’nun Başkalaşım Sürecinde Ayvalık Şehri. Ayvalık Tarihi Üzerine Akademik Çalışmalar Seçkisi, (s.119). Ayvalık Belediyesi Kültür Yayınları.
[6] Saglam, H. (2022). The Grid that Remained: Redating the Coastal Urban Morphology of Ayvalık. In Husain, H. (Ed.). Heritage and theCity: Values and Beyond (s.125-138). Cinius Yayınları.
[7] Ayvalık Alan Başkanlığı Resmi İnternet Sitesi: https://www.ayvalikmiras.com/ayvalik-tarihi/ayvalik-kronolojisi/
[8] Psarros, D. E. (2017). Το Αϊβαλί και η Μικρασιατική Αιολίδα [Ayvalık and Aeolis of Asia Minor]. Athens: MIET.
[9] Ayvalık Alan Başkanlığı Görsel Arşivi. (www.ayvalikmiras.com)
Mimar Fatih Kurunaz
Ayvalık Belediyesi UNESCO Dünya Mirası ve Alan Yönetimi Birimi
2007 yılında Balıkesir Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun oldu. 2008-2021 yılları arasında Bergama Belediyesi’nde mimar olarak kentsel koruma alanında çalışmalar gerçekleştirdi ve Bergama’nın 2014 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmesini sağlayan ekipte yer aldı. 2017 yılında geçici listeye dahil olan Ayvalık Endüstriyel Peyzajı dosyasının Dünya Mirası olması amacıyla Ayvalık Belediyesi’nde kentin doğal ve kültürel mirasları üzerine çalışmalarına devam ediyor. Bu amaçla yerel aktörler öncelikli olmak üzere çalışma alanları; doğal ve kültürel mirasın anlaşılması ve korunması, kentsel bağlam açısından yerel kimlik çalışmaları, kurumlararası koordinasyon, STKlar ve öğrenciler öncelikli eğitimler verilmesi.