Günlük rutinlerimizi önce kesintiye uğratarak, sonrasında da farklılaştırarak hayatımıza sızan ve beklenenin ötesinde hızla yayılan, sosyal yapıdan ekonomik yapıya kadar neden olduğu maliyetle yaşamlarımızı değiştiren salgın güncesinde, içinde bulunduğumuz dönem an ve an farklı şeyleri sorgulatıyor bize. Yaşamlarımızda meydana gelen tüm deformasyonlara karşı elimizdeki tek araç, dün sorun ettiklerimizin bugün kaybedeceğimiz sağlığımız olduğunda anlamsızlaştığına hüküm getirerek, daha anlamlı bir geleceği hayal ettiğimiz iyi haberlerin umudunu içimizde canlı tutmak. Her kapının arkasında aynı umudu yeşertmek neredeyse imkânsızsa da, çoğu büyük kriz gibi bunun da insanlığı silkeleyerek yeni bir aydınlanma çağını başlatacağına inanmayı tercih ediyoruz. Ama bundan daha önemlisi, tüm tedirginliklerimize rağmen çözüm arayışlarımızı tekdüzeleşen yaşamlarımızdan farklı bir çeşitlilikle geliştirmenin yollarını arıyor olmamız. Yaşadığımız pandemi sürecine ait varoluşları ve başka yaşamlara ait gözlemleri olabildiğince farklı disiplinlerden bakış açılarıyla sunmaya çalıştığımız Spektrum serimizin “Pandemide ve Post-pandemide Toplum ve Mekân: Görüşler, Öngörüler, Öneriler” başlıklı ikinci sayısında da tıpkı ilki gibi söz konusu çeşitliliği farklı başlıklarla genişletmeye devam ediyoruz.
01 Toplumsal Değişim ve Düzen
Toplumun pandemi öncesi ve sonrası değişen dinamiklere karşı hassasiyetlerinin değerlendirildiği bu alt başlıktaki yazılar kapsamında önce, bir sanatçı ve yazar gözünden pandemide ve post-pandemide insan ve toplum, idealler ve pratikler üzerinden ele alındı; ardındansa bir sanatçı kolektifinin kendi aralarında gerçekleştirdikleri ve pandemi, toplum, sanat, sanatçı anahtar kelimeleriyle gündemi değerlendirdikleri bir söyleşiye yer verildi. Takip eden yazıda, salgının dönüştürdüğü kentler tarihsel bir izlek içerisinde incelendi ve teknolojik gelecek ile dijital toplum/dijital vatandaş, uyum ve yerelleşme bağlamında sorgulandı. Teknolojiyle ve dijital dünyayla bağlantılı olarak bir hukukçu değerlendirmesiyle pandemi döneminde kişisel verilerin korunması hukukunu genel hatlarıyla anlamamıza olanak tanıyan bir yazıya yer verildi. Hukuka değinen bir diğer yazıda ise ‘yuva’, çocukların çoğu zaman olduğu gibi pandemide de karşı karşıya kaldıkları güven(siz)lik çerçevesinde yeniden düşünmek üzere tartışmaya açıldı. Pandemide yerel yönetimlerin uygulamalarını Avrupa örnekleriyle karşılaştırmalı şekilde değerlendiren ve yurttaşlar açısından beklentileri çeşitlendiren bir yazıyı, salgın döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesindeki Sağlık Daire Başkanlığı’nın yürüttüğü hizmetlerin aktarıldığı bir tecrübe paylaşımı izledi. Bir başka yazıda, yeni normale doğru endüstriyel tasarım alanındaki güncel tartışmalar, yurtiçinden ve yurtdışından sembolik önem taşıyabilecek ürün örnekleriyle paylaşıldı. Başka bir sektörü daha dahil eden temanın son yazısında ise pandemi sonrası restorancılık irdelendi ve böylece hem işletmelere hem de tüketicilere çeşitli önerilerde bulunulmuş oldu.
02 (Yeni) Mekânsallık
Konuya dair farklı alanlardan ve ölçeklerden sosyo-mekânsal değerlendirmelerin sunulduğu bu alt başlıktaki yazılar kapsamında ilk olarak, salgın tecrübesinin mekânsal hafızaya yerleşme biçimine dair ‘norm’ ve ‘ölçek’ hatlarında ve adalet çerçevesinde önermeler yapıldı. Takip eden yazıda, kentleşmenin yeniden düşünüldüğü bu salgın döneminde elde edilen verilerin, kent planlama yönünden gelecekte nasıl değerlendirilebilecekleri tartışmaya açıldı. Bunu, yaşadığımız yerin hastalığa dayanıklı olmamızı sağlayıp sağlayamayacağını Coğrafi Bilgi Sistemleri üzerinden sorgulayan bir yazı izledi. Birbiriyle bağlantılı bu iki yazı böylece, mekânsal verinin kullanımının sunduğu imkânları ortaya koymuş oldu. Kamu sağlığının içinde bulunduğu küresel krizin, kent hakkını yeniden talep etmek için bir fırsat olup olmadığını irdeleyen bir diğer yazıda ise salgın kapsamında iyice artan izleme altyapısının katılımcı yönetim mekanizmalarına dönüşmesi gerektiği ortaya kondu. Bu anlamıyla kentliliğin mekânla ilişkisi de tartışmaya değerdi. Bir yazıda, pandemi sürecinde belki de ilk kez mekândan bağımsız yeni arayüzlerde etkileşime dayalı deneyimlenen kentsel üretimin/tüketimin/yeniden üretimin kentlilik pratiğinin nasıl bir parçası haline geldiği irdelenirken; bir diğerinde, bir ailenin bu döneme denk gelen İstanbul’dan taşınma hikâyesi nedenleriyle ve sonuçlarıyla paylaşıldı. Bunu, pandeminin yaşam alanı ve konut tercihlerini etkileyen dinamiklerinin gayrimenkul sektörü içerisinden analiz edildiği bir ele alış takip etti. Renk kavrayışının değerlendirildiği temanın son yazısında ise pandemi sürecinde ve sonrasında renge renkle bakmanın ipuçları bir mimarın gözünden yakalanmış oldu.
03 Engelsiz Yaşam – Özgür Hareket
Erişilebilirliği ve hareketliliği merkeze yerleştiren bu alt başlıktaki yazılar kapsamında önce, birçok alanda değişimlere yol açan pandeminin engellilerin sorunlarını nasıl derinleştirdiği ortaya kondu ve yeni sorunlar karşısında yeni çözümler gerektiren bu süreçte alınması önerilen tedbirler paylaşıldı; akabinde yine pandemiyle birlikte değişen kent rutinleri bağlamında kentli hakları ile engelli hakları kesişiminde erişilebilirlik konusu, yeniden üzerine düşünmek üzere tartışmaya açıldı. Takip eden yazıda ise yine erişilebilirlik, omurilik felçli bireyler özelinde değerlendirmeye alındı; bu değerlendirmede ayrıca, “üçüncü sektör” olarak adlandırılan “sivil toplum”a da parantez açıldı. Temanın son iki yazısında erişilebilirliğin yanı sıra hareketlilik olgusu da ele alışa dahil edildi. Pandemide ve post-pandemide kentlerimizde nasıl ulaşacağımız sorusunun yanıtlarının Avrupa kentlerinden örneklerle arandığı ilk yazıda, kentlerin arabalara yönelik değil, insanların güvenli ve sağlıklı bir şekilde hareket etmelerine imkân verecek şekilde planlanmalarının önemine değinildi. Bu bağlamdaki ikinci yazıda ise değişen hareketlilik kalıpları çerçevesinde bisikletin tek başına bir ulaşım çözümü olarak ele alınmasına dair pandemi dönemindeki deneysel süreç irdelendi; böylece kentlerin iklim ve pandemi gibi krizler karşısında dayanıklı bir ulaşım vizyonuna sahip olması gerekliliği hatırlatılarak bir sonraki temaya girdi sağlanmış oldu.
04 Sürdürülebilir Gelecek
İklim krizinin ve gıdaya erişimin pandemi süreciyle olan ilişkisinin incelendiği bu son alt başlıktaki yazılar kapsamında ise ilk olarak sürdürülebilirlik olgusu, Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın evrensel eylem çağrısı uyarınca “çözüm odaklı düşünme” ortak paydasındaki bireyler, sivil toplum kuruluşları, şirketler, yerel yönetimler ve ülkeler eksenlerinde ele alındı. Bu yazıyı, “Nasıl bir kent?” sorusuna karşılık gelecek yeni bir kent vizyonu ihtiyacını vurgulayan ve iklim adaletini, pandemi-sonrası kentler için “son çıkış” olarak değerlendiren bir içerik takip etti. Dünya kaynaklarının alarm verdiği bir zamanda ortaya çıkan pandeminin iklimsel değişiklikle ilişkisini kurarak “sıfır çöp” politikası ve “çöp yönetimi” sorunsalını ele alan bir yazıya da yer verildi. Kır üzerine araştırmalar yürüten İzmir’den bir ekibin, beslenmenin piyasanın inisiyatifine bırakılamayacak kamusal bir hak olduğunu hatırlatan pandemi sürecinde tarım ve gıda politikalarını yeniden düşünmek ve kırılganlıkların aşılmasına yönelik olarak post-pandemi dönemi için geliştirilen önerileri değerlendirmek üzere başlattığı tartışmayı; kentsel olanın kültürel üstünlüğünü sorgulayan ve pandemi krizine kırsal alanların nasıl tepkiler verdiklerini anlamak için kırsal müşterek uygulamaları irdeleyen bir yazı izledi. Temanın son iki yazısında ise pandemi döneminde ve sonrasında gıda topluluklarına ilişkin paylaşımlar yapıldı. İlkinde, yerelde kısa gıda tedarik zincirlerinin verimliliği, sosyal sermaye kavramsallaştırmasıyla değerlendirilirken; ikincisinde pandemiler çağının gıda krizine karşı kooperatifler ele alındı. Böylece gıda üretiminin toplumların yaşamlarında ne kadar önemli bir unsur olduğu ile dayanışma ağı modelinin gereksinimi vurgulanmış oldu.
Dört başlık altında yer alan ve post-pandeminin değişkenlerine kendi içinde önerilerle eğilen tüm bu yazılar; pandemide kentsel sistemi, yaşama, çalışma ve sosyalleşme mekânlarındaki yeni standartlar bağlamında ele aldığımız serinin ilk yayınıyla birlikte düşünüldüğünde, bütünü oluşturan yapbozu biraz daha belirgin hale getirir nitelikte. Parçaları birleştirmeye, olageleni görünür kılmaya, çözümleri tartışmaya devam edeceğiz…
Katkı sunan tüm yazarlarımıza teşekkür ediyor, okuyucularımızın serimizin ikinci yayınını da beğeniyle karşılamalarını diliyoruz.