Sema ErgönülBy Sema Ergönül|4 Minutes

Yaşam sunuluş biçimiyle güzelleşir. Zorlukları aşabildiğiniz kadar benimseyici, kolaylıkları sahiplendiğiniz kadar çekicidir. Yaşam kimine göre engebeli kimine göre tek düzedir. Her ne koşulda hayatı yaşıyor da olsanız önemli olan toplumda herkesin eşit yaşam hakkına sahip olduğu gerçeğidir. En azından hukuksal açıdan böyle olduğu bilinir. Ancak ne yazık ki, gerçekler pek öyle olmadığını göstermektedir. Toplum içinde yaşayan herkesin asgari yaşam konforuna sahip olması beklenmektedir. Yaşam konforundan kastımız elbetteki toplumdaki herkesin lüks, şatafatlı bir hayatı olması anlamına gelmemektedir. Toplumdaki her bireyin yapılı çevre içinde yer alan mekâna, ürüne, hizmete kolaylıkla erişiminin sağlanması kadar bilgiye erişimde yaşam konforunun sağlanması açısından önem arz etmektedir.

Bir mekân ya da ürün tasarımında genellikle “kullanıcı” söz konusu olsa da tasarım anlayışının ortalama kullanıcı grup üzerinden şekillendiği görülmektedir. Söz konusu ortalama grup üzerinden yapılan tasarımlar bir grup insanı -çocuklar, yaşlılar, engelliler vb.- dışarıda bırakabilmektedir.

Bu kapsamda önemli bir kavram olarak karşımıza çıkan “erişebilirlik”, bir başkasına ihtiyaç duymadan kişinin yaşamını sürdürebilmesidir. Bir başka deyişle, “erişebilirlik” mümkün olduğunca herkes tarafından mekâna, hizmete, ürüne ve bilgiye erişebilme derecesi olarak tanımlanabilir. Bu konuda, literatürde farklı yaklaşımlar bulunmaktadır: evrensel tasarım (universal design), kapsayıcı tasarım (inclusive design), herkes için tasarım (design for all), sorumlu tasarım (responsible design), engelsiz ortam (barrier free environment). Bütün bu kavramlar tüm insan kitlelerine yönelik olarak herkesin eşit erişebileceği ve eşit şartlarda kullanabileceği mekân, ürün, çevre ve donatımın tasarımı doğrultusunda ortaya çıkmış bir tasarım anlayışıdır. Hangi terimi kendinize daha yakın hissedersiniz bilmiyorum ama sonuçta hepsi empati yapmaya dayanıyor. Sanki kendiniz içinde yaşayacakmışsınız gibi tasarlayın mantığı yerini kullanıcı istek ve ihtiyaçlarına göre tasarlamaya bırakmıştır. Buna rağmen toplumun bir kesimi dışarıda kalmakta, günümüzde bir çok mekân ya da tesis herkes tarafından ulaşılabilir olmaktan uzakta kalmaktadır. Halbuki, kent içindeki fiziksel çevrenin herkes için erişilebilir ve okunaklı kılınması, kent mekânının engelsiz mekânlar olarak düzenlenmesi kentlerin herkes için daha yaşanabilir kılınmasının bir gereğidir.

Günümüzde teknolojinin ilerlemesiyle birlikte nerdeyse her şeyi oturduğumuz yerden online yapar hale gelmiş bulunmaktayız. Çoğumuz istediğimiz makaleye, ürüne, bilgiye bir tek tuşla erişim konforuna sahibiz. Web sayfalarında sunulan cazip görseller ürünleri ya da gezindiğiniz siteyi daha cazip hale getirebilmektedir. Ancak, görme engelli bir bireyin bu web sayfalarından nasıl fayda sağlayacağı aklımıza dahi gelmez. Çünkü herkes beklentileri karşılandığında mutludur, başkasını düşünmez. Görme engelli bireylere yönelik olarak tasarlanmış web sayfası var mıdır? Evet, vardır. Ama emin olun bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Bu kapsamda “Engelsiz Yaşama Derneği”nin web sayfasının başarılı olduğunu düşünüyorum (www.ey-der.com).

Bunun yanı sıra, tüm hayatları boyunca sağlıklı bir şekilde yaşamlarını devam ettiren insanların sayısı da çok azdır. Hayatımızın bir döneminde hepimiz bir şekilde engelli olabiliriz. Bir çocuk, bacağı kırılmış bir kişi, çocuk arabası olan bir ebeveyn, yaşlı bir kişi vb. Bu nedenle özellikle yapılı çevre söz konusu olduğunda, engelsiz ve hareketliliği sağlayacak şekilde tüm insanların ihtiyaçlarının karşılanması ve yapılı çevrenin buna göre tasarlanması ve uyarlanması son derece önem arz etmektedir. Farklı yetenekleri ve engelleri olan insanları içinde barındıracak şekilde çoğunluk için tasarım anlayışı günümüzün en duyarlı ve hassas olunması gereken konusudur.