Belirsizlik, günümüz dünyasının önemli bir başlığı haline geldi. Belirli yaşam standartlarıyla belirlenmiş mekân kurguları doğrultusunda sistematize edilmiş gündelik yaşantılarımızdan uzaklaşmaya doğru gidiyoruz. Mekân pratikleri hızlı bir dönüşüm içerisinde – bir yandan da mimari pratikte karşımıza çıkan bu dönüşümün global anlamda sosyolojik, ekonomik, kültürel, vb. birçok etkenden etkilendiğini görmekteyiz. Toplumun sosyolojik değişimler içerisine girmesi, dönemsel olarak kent mekânı örüntülerine mutlaka yansımıştır. Fakat bu değişimin ölçeğinin ve hızının katlanarak arttığını söyleyebiliriz. Bakış açımızı kent ölçeğine indirgediğimizde kent içinde yaşamak, kentin bir parçası olmak, kentli olabilmek gibi sorunsallar; global ölçekteki değişkenlerin yayılma hızının katlanarak artması ile kontrolü zor, adaptasyonu güç bir boyuta evrilmektedir. Kentin dinamikleri, gelişim ve değişim üzerinden kendini her geçen gün yeniden düzenlerken; kente adapte olmak, kentsel mekân hakkında söz sahibi olmak, kent kullanıcısı için spontane gelişen ve kendiliğinden kabul edinilen bir hâl almıştır. De Certeau’nun de dediği gibi; ütopya ve kentsel söylem içerisinde kent; kendi mekânsal yapısını kendi üretme, senkronik olarak kendi sistemini oluşturma ve en nihayetinde üniversal ve anonim nesneyi meydana getirme olasılıklarına sahiptir [1]. Kentin yeniliğe kendisini kaptırma durumu, onu global ölçekteki değişkenlerin etkisiyle kimi zaman öngörülemez belirsizlikler-bilinmezlikler ile karşı karşıya bırakmaktadır.
Günümüzde tüm bu hızlı değişim sistemi içinde yaşantı, kent kullanıcısı için dün-bugün-gelecek üçlüsü arasındaki soru işaretleri arasında yer bulmaya çalışılan çok boyutlu bir platforma dönüşmüştür. Kırsal mekândaki durağanlık, kendini muhafaza etme çabası ve değişime kontrollü bir yaklaşma biçimi kenti kırsaldan ayıran önemli bir özelliktir. Kırsalın doğal – olağan esnek kurgusunun yanında kent kendi oluşturduğu büyük ölçekli sorunlara çözüm bulmak üzere esnek mekân üretimi arayışına girer. Değişen her bir faktörün yeni bir değişen üzerinde yarattığı domino etkisi, kent kullanıcısı için yeni adaptasyon zorunluluklarını gündeme getirmektedir.
Peki, kentsel ölçek kümülatif ve kontrol dışı büyüme gibi bazı problemler doğurmaktayken ortaya çıkan problemlerde yeni bir yaşantı arayışı nasıl çözümlenebilir? Alışılagelmiş kentsel gündelik yaşam pratiklerinin dışında kalınırsa adaptasyon süreci nasıl yönetilir? Ölçek değiştiren değişkenler-öngörülemez afet, salgın, vb. ekstrem durumlar karşısında spontane olarak değişime kendisini kaptıran kent kullanıcısı, ani-bilinmeyen bir sorunsalla karşılaştığında nasıl bir çözüm üreteceği konusunda bir sistem arayışına girer. Bu noktada kentsel ve mimari esneklik, sistemin mekânsal ve işlevsel sürdürülebilirliğini sağlar ve planlanmış olduğu kadar önceden oluşturulmuş çevre bağlamında da düşünülebilir [2]. Günümüzde tüm dünya genelinde yaşadığımız salgın da bu ekstrem durumlardan biridir ve bu sonuç ile birlikte yeni bir yaşantı kurgusunun nasıl konstrükte edileceği esneklik bağlamında ele alınabilir. Esnekliğin özellikle yeni koşullara adapte olabilme ilkesi, belirsizliğin tarifi mümkün olmayan zamansızlığı içerisinde bize bazı alternatifler üretebilir. Yeni ağlar- yeni teknolojiler – yeni sosyal katılım alanlarının tanımlanması- yeni dijital kamusal platformların kullanılması- sanal bir dünya içerisinde esnek yaşama pratiklerinin hızla üretilmesi bu alternatiflerden bazılarıdır. Bu noktada “Ağ Kültürü”- “Global Bağ” kavramı, 4. bir boyut olarak hayatımıza girmekte ve bu fenomen artık ister istemez bu ağın bir parçası olan her bir bireyin yeni koşullara adaptasyonunda hızlı bir geçiş kültürü oluşturmaktadır.
Tüm koşullarda görülüyor ki; öngörülemez yaşam senaryoları karşısında kent kullanıcısının yapacakları, hızlı-çabuk ve günü kurtaran ani çözüm pratikleri ile sınırlı kalmaktadır. Önceden planlanmamış esnek çözümler nedeniyle değişen koşullar altında yeni çözüm üretme sorunu; koşullar daraldığında özgürleşen bireyin dar koşullarda esnek çözümler bulma sıkıntısı; geleceğe yönelik esnek değişkenlerin hangi alanlar özelinde düşünülmesi gerekliliğinin belirsizliği bu sorunsalı kışkırtmaktadır.
Belki de bugünün önemli çıkarımlarından biri de ani değişikliklere adapte olmamızı kolaylaştıracak esnek yaşantı araçlarımızı hep birer B Planı olarak kurgulamamızın gerekliliğidir.
Kaynaklar
[1] de Certeau, M. (1984). The Practice of Everyday Life. Berkeley: Univ. Calif. Press.
[2] Živković, M., Jovanović, G. & Kondić, S. (2014). Flexible planning strategies of sustainable city development. FACTA UNIVERSITATIS, Vol. 12, No 3, pp. 273 - 286.
[3] Vippardi, A. (2011). Adapting to a culture of ‘transience’- design methodology for the 21st century city. Architecture in the fourth dimension (pp. 280-286). Ahmedabad, India: CEPT University.